Arşiv 29 Ağustos 2019

Hababam’dan bir yıldız daha kaydı

Yakalandığı cilt kanseri hastalığı nedeniyle bir süredir Adana’da özel bir hastanede tedavi gören ‘Hababam Sınıfı’ oyuncularından *Faruk Şavlı* hayatını kaybetti.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı *Vahap Seçer*, Şavlı’nın hayatını kaybettiğini, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu. Seçer, sosyal medya hesabındaki paylaşımında, *”Bir süre önce ‘Hababam Sınıfı’nın diğer efsane oyuncuları ile birlikte ağırladığım Faruk Şavlı’nın vefat haberini üzüntüyle öğrendim. Oyuncumuza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilerim”* dedi.

Demir yiyen bakteriler Titanic’i eritti

Atlantik Okyanusu’nun derinliklerindeki Titanic, etrafındaki demir yiyen organizmalar tarafından yok ediliyor.

Batmayan gemi olarak tasarlanan ancak çıktığı ilk seferinde 2 bin 223 yolcusuyla Nisan 1912’de okyanusun derin sularına gömülen Titanik’in enkazı eriyor.

Atlantik Okyanusu’nun 3,8 km derinliğindeki dev gemiye 14 yıl aradan sonra ulaşan dalgıçlar, batığın bazı parçalarının adeta yok olduğunu kaydetti.

Amerika ve Avrupa’da Mesnevi Merakı

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin mobil Mesnevi uygulamasını, Türkiye başta olmak üzere ABD, İngiltere, Almanya ve Hollanda’dan 200 bine yakın kullanıcı indirdi.

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, gazetecilere yaptığı açıklamada, Hazreti Mevlana Celaleddin Rumi’nin sevgi, barış ve hoşgörüyü temel alan evrensel mesajlarının milyonları etkileyip gönülleri birleştirdiğini söyledi.
Mesnevi’nin 26 dilde basımını yaptıklarını anımsatan Altay, Hazreti Mevlana’nın günümüzü aydınlatan fikirlerinin dünyada daha fazla kişiye ulaşması için “Mobil Mesnevi” uygulaması yaptıklarını dile getirdi.
Altay, uygulamanın Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Çince, Fransızca, Kazakça, Özbekçe, Tacikçe, İsveçce, Urduca, Arnavutça ve Arapça dillerinde hizmet verdiğini ifade ederek, bugüne kadar Android ve IOS işletim sisteminden 200 binden fazla kişinin indirdiğini kaydetti.

Uygulama, yurt dışında en çok Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya ve Hollanda’da indirildi.
Mesnevi’nin tamamının yer aldığı uygulamada ney taksimi, okunan bölümleri işaretleme, not alabilme, dipnotlar, içindekiler ve ilgili sayfaya gidilmesine imkan sağlıyor.

Kültür Bakan Yardımcısı Haluk Dursun Hayatını Kaybetti

Bakan Yardımcısı trafik kazasında hayatını kaybetti Malazgirt’te trafik kazası geçiren Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Haluk Dursun hayatını kaybetti.

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, Van’ın Erciş ilçesinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.

Malazgirt Zaferi’nin 948. yıl dönümü dolayısıyla Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Muş’un Malazgirt ilçesinde düzenlenen “4. Tarihi Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni” programının ardından Ahlat’a geçen Dursun, buradaki incelemeleri sonrası kara yoluyla Van’a hareket etti.

Dursun’un içinde bulundu araç, Erciş ilçesine bağlı Bayramlı Mahallesi yakınlarında şarampole devrildi.
Kazada, Dursun hayatını kaybetti, 3 kişi de yaralandı. Yaralalılar ambulansla Erciş Devlet Hastanesine kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üzücü haberle ilgili Twitter’dan paylaştığı mesajda, “Ülkemize eşsiz hizmetleri olan Prof. Drusun’a Allah’tan rahmet diliyorum” ifadelerini kullandı.
Başkan Erdoğan’ın tweeti şu şekilde:
“Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun Beyefendi’nin bir trafik kazası sonucu vefat ettiğini teessürle öğrendim. Birçok alanda ülkemize eşsiz hizmet ve katkıları olan Haluk Dursun’a Allah’tan rahmet, ailesine ve Milletimize başsağlığı diliyorum.”

Acun TV 8’deki hissesinin çoğunu Araplara sattı

Arap fonlu A&S Yatırım Holding, Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu TV8’in büyük kısmını satın aldığını açıkladı.

A&S Yatırım Holding’in Hukuk departmanından yapılan açıklamada, Uğur Akkuş’un Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüttüğü holdingin, TV8’in yüzde 57’sini satın aldığı belirtildi.

Açıklamada, ortaklığa ilişkin lansmanın yakın zamanda yapılacağı ifade edilerek, yeni ortaklığın özellikle Orta Doğu’da ses getireceği kaydedildi.

ORTA DOĞU’YA AÇILMA HEDEFİ

Açıklamada, A&S Yatırım Holding’in finansmanını Körfezli fonlardan sağladığı ortaklığın, Orta Doğu’ya açılarak büyüyeceği belirtildi. KÖRFEZ FONU
A&S Yatırım Holding, bünyesinde; gayrimenkul, inşaat, finans ve varlık yönetimi, yatırım danışmanlığı, ihracat, turizm, enerji, eğitim, medya ve perakendeciliğin olduğu, Körfez fonların ortaklığında bir şirket.

Aşık Veysel’in kızı babasını anlattı

Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun kızı Zehra Başer (84), Ankara’da kaldığı yaşlı bakımevinde babasını anlattı. Yaklaşık 1 ay önce bakımevine yerleşen Zehra Başer, “Çocuklarının saçlarını tarar, boylarını ölçerdi. Bizimle her zaman oyun oynardı. ‘Gelin çocuklar halay çekelim’ derdi. Türkü söylerdik biz, o da dönerdi, yüreğiyle görürdü. Aklına şiir geldiği zaman yazdırırdı babam” dedi.

Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun çocuklarından en büyüğü Zehra Başer, babasının çiçek hastalığı nedeniyle 7 yaşında iki gözünü kaybettiğini söyledi. Başer “Sol gözü az da olsa görüyormuş. Ancak onu da bir gün ahırı süpürürken ineğin boynuzlaması sonrası kaybetmiş” dedi. Annesi Gülizar’ın Aşık Veysel’e sevdalandığını, ailesinin istememesine rağmen evlendiğini anlatan Zehra Başer, “Babam, annem Gülizar ile evlenmek istiyor; ama ailesi vermiyor. Annem ‘alacağım Aşık Veysel’i diyor. Ailesi ‘çift süremez, ekemez, gözleri görmüyor, gurbet ellere vermeyiz’ diyor. Ama annem babamla evleniyor. Babamın sesinden, sazından, bilgisinden etkilenmiş annem, aşık olmuş, evlenmişler. Annem hep derdi ki ‘Aşık Veysel’im var, 6 çocuğum var, evim var, bu dünyada benden mutlu kimse yok’. Babam da annemi ‘6 çocuğumun anası’ der severdi” dedi.

‘ONDAKİ İTİBAR KİMSEDE YOKTU’

Zehra Başer, babası Aşık Veysel’in her zaman örnek olmaya çalıştığını kaydederek “Evimizin altında bir bahçe vardı. Orayı her sene eker biçerdi. Bir tufan gelirdi, alır gider dümdüz ederdi. Köylü toplanır gelir yardım ederdi. Ondaki itibar kimsede yoktu. Evimiz odalıydı. Hınca hınç dolardı evimiz. Çok akıllı insandı babam. Bize çok sahip çıkardı. 1’inci ayda köyden çıkardı. Hasanoğlan’da öğretmenlik yapardı. Annem 6 çocukla evde kalınca mektup yazdırıyor babama gönderiyor. Babamın eline mektup geçiyor. Ama müdür gitmesi için izin vermiyor. Babam da akşam oturuyor müdüre bir mektup yazıyor diyor ki ‘Yine mektup aldım gül yüzlü yardan, özletme yolları gel diye yazmış’. Müdürün yatağına bırakıyor mektubu. Okuyunca ‘Aşık sabahtan sen git’ diyor müdür” diye konuştu.

‘YÜREĞİYLE GÖRÜRDÜ’
Zehra Başer, babası Aşık Veysel’in gönlüyle gördüğünü ifade ederek, “Babamın türkülerinin hepsini biliyordum; ama unuttum. Burada arkadaşlarla söylüyoruz. Babam içine çok kapanıktı. Bir sırrı 70 sene saklar kimseye demezdi. Çok akıllı bir insandı. Çocuklarının saçlarını tarar, boylarını ölçerdi. Bizimle her zaman oyun oynardı. ‘Gelin çocuklar halay çekelim’ derdi. Türkü söylerdik biz, o da dönerdi, yüreğiyle görürdü. Aklına şiir geldiği zaman yazdırırdı babam. ‘Gözüm 7 yaşında kapandı, bir bacım vardı, gezdirirdi her yeri gördüğünü anlatırdı bana’ derdi. Sol gözünde bazen ışık olduğunu söylerdi. Ahırı süpürürken inek kafasını sallayınca boynuzu gözüne gelmiş. Hiç görememiş. Gözlerinin açılmasını hiç istemedi. Hiç isyan etmezdi. ‘Gözlerini açalım’ demişler, ‘hayır istemem’ demiş. ‘Ben şimdiye kadar görmedim, şimdiden sonra açtırsam ne olacak, bana dünya hep ışık’ demiş” şeklinde konuştu.

Cüneyt Arkın’ın kızı ortaya çıktı

Ekranlarda sık sık iki oğluyla boy gösteren Arkın’ın, 1964 yılında dünyaevine girip 1968 yılında boşandığı eşi Güler Mocan’dan bir kızı var.

Cüneyt Arkın’ın 4 yıl evli kaldığı Güler Mocan, evlilikleri bittikten sonra kızı Filiz’i, Arkın’a göstermemiş, usta oyuncu yıllarca kızından ayrı kalmak zorunda kalmıştı.

1966 yılında doğan ve yıllarca babasının yüzünü görmeyen Filiz Canlı ise babasıyla ilgili şunları söyledi: ”Bugüne kadar onun eksikliğini hissetmedim, bundan sonra da hissedeceğimi düşünmüyorum. Bu tür haberlerle gündeme gelmek de istemiyorum. Benim böyle bir şeye ihtiyacım yok. Ama kızım dedesini görmek istiyor, buna bir şey söyleyemem. Dedesi görüşmek isterse de görüştürürüm.”

Arkın ise ilk evliliğinden olan kızı Filiz Canlı’nın 11 yaşındaki kızı Defne ilgili gelen sorulara ”Tanımıyorum. Benim iki tane oğlum var ve onlardan olan torunlarım var” yanıtını vermişti.

40 yıllık türbe gladyatör mezarı çıktı

Marmaris’in Turgut mahallesinde İslam alimine ait olduğu zannedilerek yıllarca adaklar adanıp, başında dualar edilen mezarın Antik Karia uygarlığında yaşayan dövüşçü Diagoras’a ait olduğu ortaya çıktı.

ÇAĞBABA ADIYLA ANILIYORDU

Marmaris’in Turgut Mahallesindeki türbe zannedilen mezarın bir gladyatöre ait olduğu anlaşıldı. Anıt mezar Mousoleum’a benzerliğiyle dikkat çekti. Yapı 40 yıldır Çağbaba adıyla anılıyordu. Arkeolojik çalışmalar neticesinde buranın Antik Karia uygarlığında yaşayan dövüşçü Diagoras’a ait bir mezar olduğu belirlendi. Mezarın bir başka önemli özelliği daha var. 2 bin 300 yıllık ve 6 metre yüksekliğindeki bu anıt mezar, dünyanın yedi harikasından biri olan Mousoleum’a benzerliğiyle dikkat çekiyor ve Türkiye’de ayakta kalan tek piramit mezar olma özelliğini taşıyor.

HALKIN ALKIŞLADIĞI BİR BOKSÖRDÜ

Arkeograf ve yazar Raşit Öztürk, “Bu boksörün resimleri falan daha yeni bulundu. İki oğlu var ve iki oğlu da boksördür. Diagoras’ın ödülleri vardır, bu ödüller bir yığın tapınaklarda var. Diagoras, sokaklarda dolaştığı zaman halkın alkışladığı bir boksördü ” dedi. Yöre insanı mezarda kaçak kazı yapanların, öldüğü, boşandığı ya da hasta olduğuna inanıyor.

MOUSOLEUM NEDİR?

Halikarnas’ta yani bugünkü adıyla Bodrum’da İÖ.353’te ölen Karya Kralı Mausolos için eşi Kraliçe Artemisia’ nın yüklü yüklü bir para ödeyerek yaptırdığı anıt mezardır. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan mozole, kolonlarıyla Yunan mimarisini, piramit şeklindeki çatısıyla da Mısır mimarisini birleştiren, oldukça büyük boyutlardaki bir mezardır. Bu öneminden dolayı kendinden sonra gelen, aynı stildeki tüm yapılara, anıt mezarlara mozole denmiştir.

Semiha Berksoy anılıyor

Sanatın birçok alanında ilki gerçekleştiren ve “İlklerin kadını” olarak tanınan Semiha Berksoy, ressam Fatma Saime Hanım ve şair Ziya Cenap Berksoy’un çocuğu olarak 1910’da İstanbul’un Çengelköy semtinde dünyaya geldi.

Berksoy, ilk eğitimini ve ortaokulu 1917’de Kadıköy İlkokulu’nda aldı. Henüz ikinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazan sanatçı, bu dönemde davudi sesiyle ilgi çekmiş, çeşitli şiirler ve operalar seslendirdi.

Ortaokulu birincilikle bitiren Berksoy, daha sonra yakınında bir konservatuvar açılacağını duyması üzerine İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenime başladı. Dar’ül Elhan’da, Türkiye’de Batı müziğinin ilk kadın temsilcilerinden Nimet Vahit Hanım’ın şan öğrencisi olan sanatçı, babası her iki okula birden gitmesini istemeyince, ona yazdığı bir mektubunda, “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var, o da sanat aşkıdır.” ifadelerini kullandı. 1932’de Darülbedayi’de çalışmaya başladı.

Sanatçı, William Shakespeare’in “Hırçın Kız” yapıtındaki “Kate” rolüyle, Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu’nun sınavını kazanarak, burada eğitim aldı. Berksoy, profesyonel sanat hayatına ise 1931’de Muhsin Ertuğrul’un çektiği ilk sesli Türk filmi olan “İstanbul Sokaklarında” başrolde yer aldı.

Bu filmden sonra Semiha Berksoy, 1932’de Darülbedayi’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) çalışmaya başladı ve çeşitli oyunlarda rol aldı. Aynı zamanda sanatçı, Darülbedayi’de sahnelenen Türk operetlerinin primadonnası (operada baş kadın rolünü oynayan sanatçı) oldu.

Berksoy, tiyatro öğrenciliği sırasında Nazım Hikmet Ran ile “Kafatası” piyesinin sahnelenmesi için yapılan çalışmalarda tanışarak, Ran’ın yazdığı “Bu Bir Rüyadır” operetinde “Fatma” rolünü, Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey’in operetinde “Marlene” rolünü oynadı. Bu dönemden sonra Berksoy, Ran ile birlikte uzun yıllar mektuplaşmış ve bu mektuplar daha sonra “Nazım Hikmet ve Tosca’sı Semiha Berksoy” adıyla kitaplaştırılmıştır. Atatürk’ün de beğenisini kazandı.

Berksoy, 19 Haziran 1934’de Ahmed Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk opera temsili olan “Özsoy” adlı eserde “Ayşim” rolüyle de dikkatleri üzerine çekti ve Atatürk’ün de beğenisini kazandı.
Sanatçı, ressam Fikret Mualla ile de 1930’larda tanıştı ve Mualla’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa’ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Semiha Berksoy, daha sonra birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri yayına hazırlayarak, vefatından önce kızı Zeliha Berksoy’a bıraktı ve bu miras “İki Aykırının Mektupları” adıyla okurlarla buluştu. Devlet Operasına solist olarak atandı.

Berksoy, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarının açtığı sınavı kazanarak devlet bursuyla Almanya’daki Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera bölümünü 1939’da birincilikle bitirdi.

Aynı yıl, “Richard Strauss’un 75. Doğum Yılı Festivali”ndeki “Ariadne auf Naxos” operasında “Ariadne” başrolünü oynayan sanatçı, bu temsille Avrupa’da opera sahnesine çıkan ilk Türk sopranosu unvanını aldı.

Usta sanatçı, Türkiye’ye 1940’ta döndü ve ilk konserini Cemal Reşit Rey ile verdi. Richard Wagner operalarında sahne alan Berksoy, 1941’de Ankara’da, Carl Ebert yönetimindeki “Tosca” ve “Madame Butterfly” operalarında da oynadı. Sanatçının “Tosca”daki performansı profesyonel anlamda ilk opera gösterisiydi. Bu ilkler yanında sanatçı “Lüküs Hayat” ve “Deli Dolu” operetlerinde de yer aldı.
Ankara Devlet Operasının kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan Berksoy, 1950’de açılan Devlet Operasına solist olarak atandı. Sanatçı 1951 opera sezonunda, temsil edilen “Tiefland Çukurova Operası”nda başrol “Marta”yı oynadı ve ses uzmanı A. Lombardie başta olmak üzere diğer uzmanlar tarafından devlet operası kadrosunda “Birinci Sınıf Dramatik Soprano”olarak belirlendi. 1952’de sanatçıya, Carl Ebert tarafından Beethoven’in “Fidelio Operası”nda dramatik soprano “Leonore” başrolü verildi. 1972’de emekli oldu.

Semiha Berksoy, opera rejisörü Feridun Altuna yönetiminde 1961’de “Hensel und Gratel” Operası’nın prömiyerinde “Hexe” başrolünü temsil etti ve 1963’teki “Kültür Bakanlığı 30. Sanat Yılı Jübilesi”nin galasında Verdi’nin “II.Trovatore Operası”nda ünlü “Azucena” rolünü canlandırdı.

Kadıköy Süreyya Operasında da “Emir”, “Çardaş Fürstin”, “Maskot”, “Leblebici Horhor Ağa” operetlerinde primadonna olarak sahneye çıkan sanatçı, 1999’da, New York City Lincoln Center’de, Robert Wilson’un yönetimindeki, Umberto Eco’nun eseri “The Days Before Death, Destruction and Detroit III”te, Tristan ve Isolde Operası’ndan, Isolde’nin “Aşk Ölümü” aryasını seslendirdi.
Berksoy, 1966’da çıkan personel kanunu ile tekrar baş sanatçı olup, 1972’de kendi arzusuyla emekli oldu. Sanatçı aynı zamanda Devlet Tiyatrosundaki dramatik oyunlarda birçok defa rol aldı. Resim ve gerçeküstü öykü alanında eserler verdi
İlk resim derslerini annesinden alan usta sanatçı, 1929’da yaptığı resimlerle beraber gittiği Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi’ne, çalışmalarının beğenilmesinden dolayı burslu olarak başladı. Hayatı boyunca resim yapmayı yemek yemek kadar önemli gören sanatçı, avangart tarzdaki modern çalışmalara imza attı.

Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygar Seramik Atölyesinde heykel çalışmaları yapan ve resim ve gerçeküstü öykü alanında da eserler veren Berksoy’un resimleri aynı zamanda aralarında Berlin, Paris, İstanbul ve New York’un da olduğu birçok şehirde sergilendi.

Berksoy, 1984’te TBMM tarafından kamu sektöründe görev alan ilk kadın opera sanatçısı olarak, “Atatürk Opera Ödülünü”nün yanı sıra 1961’de Dil Tarih Fakültesinde resim ödülü aldı.

İlber Ortaylı’nın, “Küçüklüğünden beri bir drama yaşayan bir kavmin, çileli aydın kuşağına mensup ve o kuşağın en yaratıcı portrelerinin başında gelir. Bunu bizde de anlayanlar var, başkaları da çoktandır anlıyorlar.” diye nitelediği Semiha Berksoy, kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede, 15 Ağustos 2004’te 94 yaşındayken vefat etti.
Sanatçı, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenin ardından Çengelköy’de toprağa verildi.

Murat Karasu’nun Acı Günü

Yönetmen ve Oyuncu Murat Karasu bu sabah annesini kaybetti. Devlet Tiyatroları’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

MÜDÜRLÜĞÜMÜZ REJİSÖRLERİNDEN MURAT KARASU’NUN ANNESİ SEVİM KARASU VEFAT ETMİŞTİR. CENAZESİ, 13 AĞUSTOS 2019 SALI (BUGÜN) SAKARYA,AKYAZI, GAZİ SÜLEYMANPAŞA CAMİİ’NDE İKİNDİ NAMAZINA MÜTEAKİP KILINACAK CENAZE NAMAZINDAN SONRA ESKİ MEZARLIĞA DEFNEDİLECEKTİR.

Murat Karasu Kimdir?

Murat Karasu (d. 8 Mart 1961, Akyazı), Türk tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu, tiyatro yönetmeni, oyun yazarı.

Kariyeri Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu ve Devlet Tiyatroları’da göreve başladı. Bursa, Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve yönetmen olarak görev aldı.

Devlet Tiyatroları’ndaki yönetim görevlerinin yanı sıra Devlet Tiyatroları Spor Kulübü’nde ve Devlet Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı TOBAV’da da yöneticilik yaptı.

Devlet Tiyatroları’nda Bursa, Adana, Diyarbakır, Trabzon, Ankara ve İstanbul’da oyunlar yönetti.
Ayrıca İzmit Şehir Tiyatrosu, Bakırköy Belediye Tiyatroları, Eskişehir Tiyatro Anadolu, Yeditepe Oyuncuları, Abdullah Şahin/Nokta Tiyatrosu, Tiyatro Ti, Ankara Maliye Tiyatrosu, Tiyatro Adam gibi topluluklarda ve Makedonya Üsküp Halklar Tiyatrosu ile Bulgaristan Rusçuk Devlet Tiyatrosu’da yönetmenlik yaptı.

Özel ve ödenekli tiyatrolarda birçok oyunda oyuncu olarak da görev aldı.

Hüzün Mahallesi Otobüsü ve Kaplumbağanın Ninnisi isimli iki oyun yazdı. Bunlardan ilki yayımlandı ve Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.

Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü, Mimar Sinan Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Ana Sanat Dalı ve Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitmenlik yaptı.

Halen Haliç Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde eğitmen olarak çalışmaktadır. Ayrıca sinema, televizyon ve dublaj çalışmaları da yapmaktadır. TOBAV İstanbul Şube Başkanı’dır.

Yönettiği oyunlar Sinan Süleymaniye’de : Cem Günen – İstanbul Devlet Tiyatrosu – 2013 Inishmore’lu Yüzbaşı : Martin McDonagh – İstanbul Devlet Tiyatrosu – 2012 Troyalı Kadınlar : Euripides – Eskişehir Şehir Tiyatroları – 2012 Markalı Hava : Ben Elton – Tiyatro Adam – 2009 Beyaz : Emmanuelle Marie – Tiyatro Yüzleşme – 2009 Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü : Stefan Tsanev – İzmir Devlet Tiyatrosu – 2008 Letafet : Soner Olgun – Tiyatro Cef : 2008 Kuş Albay : Hristo Boytchev – Tiyatro Adam – 2007 Bahar Noktası : William Shakespeare – İstanbul Devlet Tiyatrosu – 2006 Yeşil Gece : Reşat Nuri Güntekin – Ankara Devlet Tiyatrosu : 2005 İçerdekiler : Melih Cevdet Anday – İzmit Şehir Tiyatrosu : 2004 Bankta İki Kişi : Alexander Gelman – İstanbul Devlet Tiyatrosu – 2001

Türk Operası Semalarda

1 Eylül’de başlayacak 26. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali için Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türk Hava Yollarının (THY) iş birliğiyle çekilen ve adeta “Türk operasını uçuran” tanıtım filmiyle, mümkün olduğunca çok sanatsevere ulaşılması hedefleniyor.

İstanbul Havalimanı’nda çekilen, Ankara ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi (DOB) sanatçılarının yanı sıra DOB Genel Müdürü Murat Karahan, Genel Koordinatör Oğuz Sırmalı, sopranolar Feryal Türkoğlu, Seda Arayıcı Ayazlı, Görkem Ezgi Yıldırım, bale sanatçısı Özge Onat’ın kamera karşısına geçtiği tanıtım filmi, sosyal medyada paylaşılmasının ardından binlerce beğeni ve yorum aldı.

Pilot rolündeki Karahan’ın “Antalya Havalimanı’na iniş için alçalıyoruz.” anonsuyla başlayan tanıtım filminde, yolcu bölümünde yer alan DOB sanatçıları, Verdi’nin “La Traviata” operasından “Brindisi” parçasını hep bir ağızdan seslendiriyor. Balerin Onat da dansıyla müziğe eşlik ediyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da destek verdiği tanıtım videosuyla, THY’nin uçuşlarında çok sayıda yerli ve yabancı sanatsevere ulaşılması hedefleniyor. “Yüksek ilgiliyi yakalamayı hedefliyoruz”

Murat Karahan, 26. Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali tanıtım videosunun hazırlıklarının aylar öncesinden başladığını belirterek, “Bu seneki festivalin tanıtımını bu çok özel videoyla yaparak hem yurt içi hem yurt dışında yüksek ilgiyi yakalamayı hedefliyoruz.” dedi.

Bu projede de kendilerinden desteğini esirgemeyen Bakan Ersoy’a teşekkürlerini sunan Karahan, THY’nin de çekimler için pilot, kabin memuru kıyafeti ve uçak tahsis ettiğini, hem festivalin tanıtımına katkıda bulunduğunu hem de sanatçılara ve ekibe samimiyetle desteğini sunduğunu kaydetti.
Kültür ve Turizm Bakanlığınca düzenlenen İstanbul Opera ve Bodrum Bale festivallerinde rekor seyirci sayısına ulaşıldığına işaret eden Karahan, sanatseverleri Efes ve Aspendos Opera ve Bale festivallerine de beklediklerini söyledi.

Festival Programı

Bizet’in “Carmen” operasıyla 1 Eylül’de açılışı yapılacak Aspendos Opera ve Bale Festivali’ne, Viyana Devlet Opera ve Balesi, 8 Eylül’de Çaykovski’nin bestesi “Kuğu Gölü” ile konuk olacak.
Ulusal Onursal Akademik Ukrayna Dansları “Pavel Virsky” dans topluluğunun 4 ve 5 Eylül’de sahne alacağı festivalde, Ankara ile Antalya Devlet Opera ve Balesi, Verdi’nin “Aida” adlı eserini yorumlayacak.
Türk epik operası “Troya”nın 16 Eylül’de izleyiciyle buluşacağı festival, 18 Eylül’de Genel Müdür Karahan’ın da solist olacağı gala konseriyle sona erecek.

İspanya’da Restorasyon Rezaleti

Eskimiş mobilya ve duvarlarınızın görünümünü boyayla düzeltebilirsiniz ama konu tarihi eserlere gelince bunu uzmanlara bırakmak en iyisi. İspanya’da bir kilise, bu gerçeği biraz geç fark etmiş gibi gözüküyor.

Tarihi Aziz George heykelini restore etmek için bir resim ve elişleri öğretmeni tutan kiliseden paylaşılan fotoğraflarda heykelin pembe yüzü ve parlak zırhı dikkat çekiyor. Kültür yetkilileri kilisenin bu girişimini “korkunç” olarak niteliyor.

İspanya’nın sanat koruma kurulu yaptığı yazılı açıklamada “Kültür mirasımıza yönelik saldırılara daha fazla tolerans gösteremeyiz” diyor ve ekliyor: “Bu restorasyonu yapan kişinin bu tür işler için gereken eğitimi almadığı bariz.”

İspanyol ajansı EFE’ye göre ülkenin kuzeyindeki Estella kentindeki kilise başlangıçta heykeli restore etmektense temizlemek istiyordu.Fakat heykelin son durumunu gören yerel yetkililer, kilisenin planlarındaki değişimden haberdar edilmedikleri için öfkeli.

Guardian gazetesine yazan kentin belediye başkanı Koldo Leoz, “Kent konseyi de bölgesel hükümet de bu restorasyon girişiminden habersizdi” dedi.
Bazıları bu “restorasyonu” 2012’de bir İsa freskini restore etme girişimine benzetti.

Ünlü girişimde kilise cemaatinin yaşlı üyelerinden Cecilla Gimenez fırçasını eline alıp nem nedeniyle hasar gören 19. yüzyıldan kalma sanat eserini onarmayaçalışmış fakat sonuç tüm dünyanın ilgisini çekecek ölçüde kötü olmuştu.

Bu girişim o kadar ünlenmişti ki, Zaragoza yakınlarındaki eseri görmeye on binlerce kişi gitti ve Gimenez de sonunda kendi sanat sergisini açtı.